Açıklama
Share this
Günlerden bir gün, Ay Kağan’ın gözü parladı, doğum sancıları başladı ve bir erkek çocuk doğurdu. Bu çocuğun yüzü gök gibi parlaktı. Ağzı ateş kızılı, gözleri ela, saçları ve kaşları kara idi. Perilerden daha güzeldi. Bu çocuk anasının göğsünden bir defa süt içti, bir daha içmedi. Çiğ et, aş ve şarap istedi. Dile gelmeye başladı. Kırk gün sonra büyüdü, yürüdü, oynadı. Ayağı öküz ayağı gibi (kuvvetli), beli kurt beli gibi (ince), omuzları samur omuzu gibi, göğsü ayı vücudu gibi (kuvvetli) ve bütün vücudu tüylü idi. Yılkı güder, ata biner, av avlardı. Günlerden, gecelerden sonra yiğit (delikanlı) oldu. O çağda, o yerde bir ulu orman vardı. Bu ormanda dereler, gözeler çoktu. Buraya gelen avlar, uçan kuşlar da çoktu. Ormanın içinde bir de büyük bir canavar vardı: Yılkıları, insanları yiyen, çok büyük yaman bir canavar! (metinde gergedan olarak geçiyor). Bu canavar, halkı ağır bir eziyetle ezmiş, sindirmişti. Oğuz Kağan çok cesur yiğitti. Bu canavarı avlamak istedi ve günlerden bir gün ava çıktı. Kargı, yay, ok, kılıç, kalkanla atlandı (ve canavarı bulmak için ormana gitti).(Önce) bir geyik yakaladı. Onu söğüt çubukları ile bir ağaca bağlayarak bırakıp gitti. Sabahleyin tan ağarırken yine geldi. Gördü ki canavar geyiği kapmış.(Oğuz Kağan bu defa) bir ayı yakaladı. Onu, altın kemeri ile ağaca bağladı ve gitti. Ertesi sabah, tan ağaran çağda yine geldi. Gördü ki canavar ayıyı da almış, götürmüş. (Bu defa) o ağacın dibinde kendisi durdu. Canavar gelip, başı ile Oğuz’un kalkanına vurdu. Oğuz kargı ile canavarın başına vurarak onu öldürdü. Kılıçla başını keserek, alıp gitti.